Düne kadar kadını “hormonal” gibi türlü etiketlerle çemberin dışına iten, yer yer küçümseyici yer yer iğneleyici bir alay malzemesiydi âdet döngüsü. Kimi zaman kadını karar mecralarından, oy pusulalarından, yönetim kurulu odalarından dışlayan yersiz bir gerekçe; kimi zamansa yetemeyeceğini, başaramayacağını dolaylı veya aleni yollardan söylemek üzere bir araç olarak kullanıldı. Bugünse, konuya dair önyargıları yıkmaya çabaladığımız kültürel bir dönüşümün eşiğindeyiz. Âdet döngüsü toplum nezdinde henüz açıkça konuşulabilen, anlaşılan bir meseleye terfi etmemiş olsa da umut verici gelişmeler söz konusu. Zira dünya nüfusunun neredeyse yarısına tekabül eden kadınları hayatlarının uzun bir dönemi boyunca etkileyebilen bu döngü, nihayet bilim çevreleri için büyük bir merak konusuna evrilmiş durumda. Cycle Syncing, Türkçesiyle Döngü Senkronizasyonu da bu merakın bir meyvesi.
Konuyu baştan alıp açmak gerekirse; âdet döngüsü, âdet dönemi (menstrüasyon), foliküler faz, yumurtlama (ovülasyon) ve luteal faz olmak üzere dört ana evreden oluşuyor. Cycle Syncing yaşam aktivitelerini adet döngüsünün bu dört fazına göre senkronize etmeye; Cycle Syncing Workout ise hormon seviyelerine göre değişen bir spor ritüeli edinmeye tekabül ediyor. Neden mi? “Araştırmalar, vücudun, bu evrelerdeki farklı hormon oranlarına farklı tepkiler verdiğini gösteriyor” diyor Christine Yu. Cycle Syncing’in profesyonel kadın sporcuların performansını optimize etme çabasından doğduğunu anlatan Up to Speed: The Groundbreaking Science of Women Athletes adlı kitabın yazarı, şöyle devam ediyor sözlerine: “Hormonlardaki bu dalgalanmalardan faydalanabilir miyiz? Böylece daha yüksek performans gösterebilir miyiz? Biraz daha yoğunluk ve kas edinebilir miyiz? Daha zinde hissedebilir miyiz? İçinde bulunduğunuz hormonal aşamaya daha iyi uyum sağlayan belirli şeyleri yaparsak daha hızlı iyileşebilir miyiz? Tüm bu sorulara cevap arayan bir olgu Cycle Syncing.”
Östrojen ve progesteron hormonlarındaki dalgalanmaların, yalnızca doğurganlığımızı değil; ruh hâlimizi, enerji seviyemizi ve hatta beslenme ritüelimiz dâhil her şeyi etkileme gücüne sahip olduğunu biliyor muydunuz? Cycle Syncing Workout akımı da günlük yaşantımıza destek veren bir kontrol aracı gibi, hormonların iniş çıkışlarına göre yüksek veya düşük tempolu egzersizler yapmayı öngörüyor. Vaadi ise hem PMS semptomlarını minimuma indirgemek hem de bedenin yanı sıra ruh hâlini de daha enerjik ve sağlıklı kılmak.
Peki, hangi evrede hangi sporu yapmalı? Uzmanlara göre östrojenin yavaşça yükseldiği, kortizol hormonunun düşük seviyelerde seyrettiği foliküler faz, kardiyo ve HIIT egzersizleri için biçilmiş kaftan. “Zira östrojen yükseldikçe artan enerji, hem kas kazanmanızı hem de depolanmış yağı yakıt olarak kullanmanızı sağlar” diyor Amerika merkezli holistik jinekolog Dr. Suman Tewari ve ekliyor: “Bu dönemde kalp atışını hızlandıran daha yoğun ve hızlı tempolu egzersizler yapmanızı öneririm.”
Yumurtlama evresinde, hem östrojen hem de progesteron hormonları zirveye çıkıyor. Vücudun daha zinde ve dirençli olduğu bu fazın en ideal eşlikçileri, HIIT, kardiyo ve ağırlık kaldırma kombinleri veya ağır bootcamp kategorisinde yer alan zorlayıcı egzersizler. Zira uzmanlar, artan hormon seviyenizin bu yüksek tempolu egzersizlerle başa çıkabileceğinden, yeterince enerji açığa çıkarabileceğinden emin.
Âdetten hemen önceki luteal fazda, pilates gibi kasları çalıştıran, ağırlık ve kuvvet egzersizlerine yönelmelisiniz. Araştırmalar, bu aşamada vücudun güç ve dayanıklılık seviyelerinde keskin artışlar olduğunu gösteriyor. Dahası da var: “Yumurtlamadan sonra, yani döngünüzün ikinci yarısı olan bu fazda kardiyo/HIIT yoğunluk seviyesinde egzersiz yapmaya devam ederseniz, bırakın kalori yakmayı, yağ depolamaya ve kas israfına bile yol açabilirsiniz” diyor Dr. Tewari. Bu süre zarfında kardiyo niteliği olmayan daha yavaş tempolu spor dallarına; örneğin, ağırlıklarla yapılan güç antrenmanlarına odaklanmanızı öneren doktorun âdet dönemi için tek reçetesi ise yavaşlamak. Düşen progesteron ve östrojen seviyeleriyle enerjinin dibe vurduğu bu dönemde, bedene yük olmayacak hafif tempolu yürüyüşler veya uzun bir esneme seansı, doğru tercih olabilir.
Tüm bu veriler ve öneriler bir yana, Cycle Syncing’e göre yapılan sporun herkeste sonuç vermeyebileceğini de belirtmek gerek. Bilimsel veriler henüz keskin bir sebep – sonuç ilişkisi kuracak nitelikte güçlü değil zira. NYU Langone Doğurganlık Merkezi’nde görev yapan Doçent Dr. Shannon DeVore; “Cycle Syncing Workout vücut farkındalığı, semptomların giderilmesi, kişisel hedefler ve genel ruh hâli konusunda kadınlara yardımcı olabilir veya olmayabilir” diyor. “Senkronizasyon yapan bazı kadınlar enerji seviyelerinin de performanslarının da daha yüksek olduğunu hissediyor. Bazılarıysa, hiçbir belirti veya değişiklik fark etmiyor.”
Cinsiyet eşitsizliğinin bilime etkilerini masaya yatırıp, çoğu bilimsel araştırmanın erkekler üzerinde yapıldığını göz önünde bulundurursak, henüz tastamam olmasa dahi dünyada kadın sağlığı üzerine bilimsel çalışmaların artması, spor seansımızı ve performansımızı körüklemeye yardımcı olabilecek doğal araçların keşfedilmesi, umut verici bir gelişme. Âdet döngüsünün değerini bilmek ve gücünü hissetmekse, ilham verici.