Çocukluğunu 5th Avenue değil, Türkiye’de yaşamış büyük çoğunluğun mücevherle tanışma hikayesi, kuyumcunun vitrininde parlak nesnelerin gözüne takıldığı ya da annesine ait takı kutusunu karıştırdığında ikaz aldığı gün gibi naif anılara dayanır. Geçtiğimiz ay Cartier, La Panthère parfümünün elçisi olarak Vanessa Kirby’yi ilan edince bir flashback yaşadım ve “Cartier” adını ilk defa duyduğum ve okuduğum 90’lı yıllarda bir ortaokul öğrencisi olarak bir parfümeride olduğumu hatırladım.
Sosyal medya ve Türkiye’nin de parçası olduğu globalleşen dünya ticaret ağıyla, artık marka bilinci çok daha küçük yaşlarda başlıyor, günümüz gençleri sosyal medyada takip ettikleri sanatçılar aracılığıyla ya da alışveriş merkezlerinde artık rahatlıkla bu uluslararası, tarihi ve saygın isimlere çok daha dolaysız aşinalık kazanıyor. Ancak mücevherle değil, bir mücevher markasıyla ilk ne zaman tanıştığını kendine soran okurlar benzer anekdotlar paylaşacaklardır. Yazının amacı mücevher evlerinin dev yatırım ve kampanyalarla cirolarını nasıl büyüttükleri ya da bilinçaltımıza nasıl sızdıkları değil; farklı duyular arasındaki görünmez bağlar, materyal ile uçuculuğuyla görünmez olanın arasındaki karakter ilişkisi aslında. Parfümün reklam kampanyasında yansıtılan dünya, şişesinin şekli ve rengi, içinde sakladığı koku ile değerli madenler bir bütün içinde. Panthère örneğinde, markanın burnu Mathilde Laurent, 2014 yılında parfümü hazırlarken özellikle gardenyanın öne çıktığı odunsu ve çiçeksi öğeleri buluştururken, panter motifini markaya kazandıran Jeanne Toussaint’in imajından elbette ilham almış, ortaya zarif ve gizemli bir parizyen esans çıkmış.
Bir persona yerine değerli taşlardan yola çıkılarak hazırlanan parfümler de var; tıpkı Graff’ın, kendi imzasını taşıyan, 302.37 karatlık, renk ve berraklık kriterlerinde dünyanın en değerli elması olarak geçen Lesedi La Rona’ya ithafen aynı ismi taşıyan altı ayrı kokudan oluşan parfüm serisi gibi. Le Gemme serisinde şişe kapaklarını labradorit ve kaplangözü gibi farklı renkli değerli taşlarla süsleyen Bulgari ise mücevherdeki zanaat ustalığını parfümlerine yansıtmasıyla koleksiyoner objeler yaratarak disiplinler arası etkileşime örnek verenlerden.
İnci üretim ve tasarımında bir efsane olan Japon marka Mikimoto’dan New York’lu niş mücevher tasarımcısı James Taffin de Givenchy’nin markası Taffin’e, hatta içeriğinde yer verdiği gülleri tedarik ettiği yöreye saygı duruşu olarak parfümlerinden birine Rose d’Isparta adını veren Boucheron’a, parfüm koleksiyonu hazırlayan mücevher isimleri çoğaltılabilir. Aralarından bir tanesinin hikayesi ise çok özel; 1885 yılında mücevher markasını kuran ve bunu takiben cam işçiliğinin en zarif örneklerini sunmaya başlayan René Lalique. 1907 yılında François Coty ile parfüm şişeleri için işbirliğine giden Lalique’in eserleri bugün müzelerde sergileniyor, marka ise 1992 yılından bu yana parfüm koleksiyonları sunuyor. Parfüm şişesinin mücevher muamelesi görmesi açısından Lalique hiç şüphesiz en önemli referans. Buna benzer bir ortaklığın çarpıcı bir örneği 2021’de Türkiye’den geldi; Begum Khan’ın kurucusu ve tasarımcısı Begüm Kıroğlu, altın montürü değerli taşlarla süslü bir arı ve çiçeklerden oluşan mücevheri, Guerlain’in Le Songe de la Reine adlı parfümüne ait şişeyi süslemesi için özel olarak tasarladı.
Mücevherin bir uzantısı olarak yorumlanan parfümlerin aksine, bir parfümün mücevhere dönüştüğü yegane örneğe Chanel, 2021 yılında No.5 adlı High Jewellery koleksiyonuyla imza attı. Fransız markanın mücevher tasarımcısı Patrice Leguéreau, No.5’in 100. yaş kutlamalarının bir parçası olarak, şeklini Vendôme Meydanı’ndan alan ikonik şişe kapağından kokuya renk veren yasemin çiçeklerine; tasarımlarda parfümün farklı bileşenlerine gönderme yapmış ve 55.55 karatlık bir pırlantanın ucunda sallandığı bir kolyenin de yer aldığı yaratıcı bir koleksiyon hazırlamıştı.
Mücevher ile parfümün arası biraz aşk – nefret ilişkisi gibi; her ikisi de duyuları harekete geçirerek güzelliği pekiştirmeyi görev edinmiş, ancak birbirlerine değmemeleri gerekiyor. Malumunuz, parfümün kimyevi yapısı mücevhere zarar verebiliyor. Ancak son zamanlarda bu ikili sürpriz bir endüstride mükemmel uyum içinde yan yana yer alıyor; o da kozmetik. 2020 yılında kurduğu Lightstones markasında Sarina Lavagne d’Ortigue, doğal yağ bazlı içeriğin ametist ve fluorit gibi taşlardan yapılma roll-on bilyelerle sürüldüğü dudak bakım ürünleri sunuyor. Tarihi antik çağlara uzanan değerli taş ve kristallerin enerjisiyle iyileşme öğretisi, gündelik kullanıma uygun bu özgün ürünlerle günümüze taşınıyor. Gemology Cosmetics Paris ise işi ileri taşıyarak minerallerle bakıma dayanan oligoterapi formüllerinde safir, yakut ve aytaşı gibi çeşitli değerli taşların özütlerine yer veriyor. Altından maske ve altın içerikli kremlerin cilde faydası henüz kanıtlanmamış olsa da, bu marka sülfür içerikli lapis lazuli ve cildi yatıştıran veya silikon içerikli opal ile cildi nemlendiren serumlar üretiyor. Türkiye’den benzer bir girişimin ise geçtiğimiz günlerde haberini aldık. Avrupa’daki bir atölyeyi yatırım yaparak bünyesine katan 2023 kuruluşlu Beauty & More markası; ametist, safir ve kehribar taşı bazlı, serum ve tonik gibi uniseks kullanıma uygun bakım ürünleri sunuyor. Mücevherin bir zamanlar ruh hâlimiz üzerindeki olumlu etkisiyle sınırlı olan faydaları, artık saymakla bitmiyor.