Yaklaşık on sene önce, 44 yaşındayken başlamış Ergün’ün fonksiyonel tıbba ilgisi. “Bu alana en başta kendi sağlık sorunlarımı çözmek üzere yöneldim aslında” diye giriyor söze. “Şikayetlerim stresli yaşamla gelişen, pek çok kişinin kronik olarak muzdarip olduğu ancak henüz ciddi bir hastalığa dönüşmediği için üzerinde durmadığı şikayetlerden ibaretti. Ama yaşam kalitem ciddi anlamda etkileniyordu.” Yorgunluktan uykusuzluğa uzanan birçok fiziksel rahatsızlığı gidermek için geleneksel tıbbın tedavilerinden faydalanmaya çalışmış, türlü ilaç ve vitaminler kullanmış Ergün. Tüm bunların semptomlarının yalnızca belirli bir süre dindirebildiğini, uzun soluklu bir iyileşme sağlamadığını gördüğündeyse, tamamlayıcı tıp çatısı altındaki akupunktur, osteopati, homeopati ve stres yönetimi çalışmalarına yönelmiş. Çeşitli tedavilerin sonuçlarını birebir deneyimlemekle, kendini tedavi etmekle kalmamış, iyileşme yolculuğunu bir adım daha öteye taşıyarak Hollandalı bir doktordan alerji, bağımlılık ve diğer kronik problemleri vücut frekansını düzelterek iyileştirmeyi hedefleyen bioregülasyon tedavileri üzerine bir yıllık eğitim de almış. Bu süreçte sağlığa bütünsel bir perspektif edinen doktorun kariyerindeki kırılma noktası ise 2017 yılında fonksiyonel tıp alanını keşfine dayanıyor. Amerika merkezli Cleveland Clinic’te fonksiyonel tıp alanının dünyaca ünlü öncülerinden Dr. Mark Hyman ile bir ay boyunca dirsek dirseğe çalışan, ardından tüm eğitimlerini Washington eyaletindeki prestijli Fonksiyonel Tıp Enstitüsü’nden alan Ergün, yaklaşık altı yıldır IFM (Institute for Functional Medicine) sertifikalı bir doktor olarak görev yapıyor.
Fonksiyonel tıbbı nasıl tanımlarsınız? Günümüzde fonksiyonel tıp ilkelerinden yararlanarak uygulanan tedavi yöntemleri neler?
Artık birçok yerde konuşulan bu alanın birçok kritik ve fark yaratan prensibi var. Birincisi, üzerine bilimsel çalışma olmayan bir alan değil. Bir yandan bilimsel temelli testleri kullanarak, diğer yandan hastanın detaylı hikayesini, yani geçmişini göz önünde bulundurarak vücuttaki biyolojik sistemlerin birbiriyle ilişkisini değerlendiriyor; hastalıkların ve şikayetlerin kaynağını, bozulan fonksiyonları tespit etmeye çalışıyor. Fonksiyonel tıp sağlığa çok kapsamlı bir kişisel yaklaşım sergileyen bir branş. Kişinin tüm yaşam şeklinin yanı sıra vücuttaki altı farklı sistemi de değerlendiriyoruz. Sindirim sistemi bunun başında geliyor. Ve gerçekten sindirim sisteminin iyileştirilmesi vücut matriksi dediğimiz fonksiyonların tamamını rayına sokabiliyor. Diğer sistemler, enerji üretimi, toksinlerden arınma, bağışıklık, hormonlar ve tabi ki metabolizma. Tedavi yaklaşımı beslenmenin düzenlenmesi ile başlıyor. Öyle ki, eliminasyon diyetini hemen hemen tüm danışanların mutlaka deneyimlemesini istiyoruz. Zira, kişiye özel olarak birtakım yiyecekleri elimine ettiğimiz, tedavi edici bir diyet bu. Bunun dışında yaşam koçumuz ile birlikte egzersiz, stres yönetimi, uykunun düzenlenmesi ile ilgili hem mühim bilgiler hem de reçeteler sağlıyoruz. Bunların hepsini destekleyen, test sonuçlarına göre düzenlenen ve yenilenen besin takviye planları da hayli etkili. Elbette hastanın ihtiyaçlarına göre ozon, IV (İntravenöz Tedavi) ve osteopati gibi tamamlayıcı terapilerden de destek alıyoruz.
Peki fonksiyonel tıp geleneksel tıpla hangi kulvarlarda ayrışıyor? Sağlığa kişiselleştirilmiş yaklaşım sergileyen bu dalın Türkiye’deki temsilcilerinden biri olarak danışanlarınızın ne tür bir süreçten geçtiğini detaylarıyla anlatabilir misiniz lütfen?
Geleneksel tıp ile ayrışan en önemli özelliği basmakalıp beslenme ve takviyeler değil, kişiye özel reçeteler sunması. Bir diğeri, hastaya ayrılan sürenin uzunluğu ve içeriği. Bize başvuran hastalar kliniğimizde yaklaşık üç saat geçiriyor. Çalışmamızdan önce doldurulması gereken formlar oluyor; bunlar hastaya ayrılan süreyi daha verimli kullanmamızı sağlıyor. Ardından birtakım testler yapılıyor. Seans esnasında hastaya uzun süredir devam eden sorunlarının kökenini ve yapacağımız çalışmalarla kronik rahatsızlıklardan, vücudun girdiği çıkmazlardan nasıl geri dönebileceğimizi anlatmaya çalışıyoruz. Biyolojik bedenin yanında, zihinsel, ruhsal durumu, çevresel faktörleri ve bilhassa ailesel faktörleri de değerlendiriyoruz. Elbette, bu kadar kapsamlı bir analize üç saatin yetmediği durumlar da oluyor.
Fonksiyonel tıpla sizin de özgeçmişinizde önemli bir yere sahip holistik tıbbın farkı ya da ilişkisi nedir? Bunlar birbirini bütünleyici disiplinler mi?
Longevity, fonksiyonel tıbbın sistematik yaklaşımı ile uyumlu olduğu için, holistik tıp alandaki gelişmeleri de yakından takip ediyor. Çünkü uzun ve sağlıklı bir yaşam için vücudumuzdaki sistemlerin bir bütün olarak sağlıklı olması, kronik hastalıklar olmaması ve yaşam şeklinin ultra sürdürülebilir olması şart. Biz de zaten hastalarımızla hep bu alanlarda çalışıyoruz. Sindirim sistemi bozulduğunda örneğin, bağışıklık, metabolizma, psikoloji, kilo ve uykuya dair gibi pek çok sorunu beraberinde getiriyor. Yine enerji üretimi ve sonrasındaki toksinlerden temizlenme mekanizmalarının iyi çalışması, hormonlar, metabolizma, psikolojiyi iyileştiriyor. Kişinin sağlığına çevresel faktörler, yaşam şekli ve vücudundaki tüm sistemler dahil bir bütün olarak bakmak, daha az hastalık, daha uzun ve sağlıklı bir yaşama çıkıyor.
Fonksiyonel tıp, kişilerin yaşam şekli ve alışkanlıklarını da mercek atına almayı gerektiren bir yöntem. Bu açıdan son yıllarda herkesin konuştuğu longevity’yle el ele gittiğini söyleyebilir miyiz? Benim longevity ile ilgilenmemin başlıca sebebi, yaşlanmayı yavaşlatan mekanizmaları ele almasının yanı sıra bu mekanizmalar üzerinden kronik hastalıkları azaltma ve iyileştirmeye katkısı. Longevity’nin hem uzun yaşamak için hem de uzun yaşamı en sağlıklı şekilde geçirmek için çözdüğü şifreleri ve önerileri, hastalıksız bir yaşam için de şart.
Longevity için hastalarınıza önerdiğiniz NAD+ veya Myers Cocktail gibi serum destekleri var mı? Bunları ne tür bir protokol sonrası belirliyorsunuz? Bu ve benzeri takviyelerle kronik hastalıkları tedavi etmek, kimilerini ise önlemek mümkün mü sahiden?
Bu tür tedaviler yaşlanma hızını düşürmek, bağışıklık sistemini desteklemek, yaşlı hücrelerin atılmasını hızlandırmak, hücre yenilenmesini artırmak gibi pek çok sebeple kullanılıyor. Ama kronik hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde daima en temel yaklaşımları kullanmak zorundayız: dengeli ve besin açısından zengin bir diyet, yeterli ve kaliteli uyku, daima aktif hareketli bir yaşam, stresin yarattığı tüm iltihaplanmalar, yeme sorunlarını önlemek için nefes egzersizleri, mindfulness gibi stres azaltıcı yöntemleri kullanmak, belirli aralıklarla yapılan testlerle eksik vitamin mineral ve besin takviyeleri yerine koymak… Bunlar mutlaka herkes için geçerli olan yaşam şekli düzenlemeleri. Herhangi bir sebepten sağlığın bozulduğu durumlarda ve mutasyona uğramış genler sayesinde işlemeyen fonksiyonları, enzimleri destekleyen IV tedavileriyle düzeltmeyi hedefliyoruz. Ama bunların etkilerini uzun süre devam ettirmek için yine yaşam şekliyle desteklemek şart. Oldukça popülerleşen IV tedavilerini dahi, her sağlık konusunda olduğu gibi mutlaka hekim kontrolünde ve en önemlisi kendinize, beden ve ihtiyaçlarınıza özel geliştirilen kişiselleştirilmiş reçeteler üzerinden yaptırmanızı öneriyorum.