Defne çok konuşuyor. Sabırsız. Zeki ama potansiyelinin tamamını kullanmıyor. İlgisini çekmeyen konuları dinlemiyor, arkadaşlarının da dikkatini dağıtıyor. Bunlar karnelerimden notlar. Aynı zamanda uzun süre karakterime atfedilen özellikler. Çabuk sıkılmak, bazı şeyleri farklı yapmak. Hatta o kadar kestirme yoldan gitmek istemişim ki, ben ilkokuldayken bir gün çalışma defterime bakan annem ne görsün! Öğretmenimin her ödevi okuyamayacağını ve boşluklu kısımlarda yazı olduğu sürece tik atıp geçtiğini fark ederek, cevaba açık yüreklilikle “hiç bilemem” yazmışım. Dahası var: sıkıcı işleri olabildiğince ertelemek, adres bulmakta ve zamanı organize etmekte zorlanmak. Beynimin ilgimi çekmeyen konulara odaklanmayı reddetmesi ama ilgi alanlarıma saatlerce, neredeyse insanüstü şekilde odaklanabilmek. 26 sene farkında olmasam da bunlar Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu semptomlarıymış.
İngiltere’nin Ulusal Sağlık Servisi’ne göre DEHB’si olan kişiler konsantre olmakta ve stresle başa çıkmakta zorlanabilir, huzursuz ve sabırsız görünebilir ve daha dürtüsel hareket edebilirler. Bunlar belki herkesin bazen deneyimlediği ancak bu bireylerde ekstrem olan ve günlük hayatlarını etkileyen belirtiler. Ancak kadınlar ve kız çocuklarında hiperaktivite ve dürtüsellik daha az görüldüğü için erkeklere oranla çok daha az teşhis alabiliyorlar. Bu eşitsizlik dikkate değer, çünkü tanı konulan çoğu insan hayatını mutlu ve başarılı şekilde idame ettirebilirken, özellikle tanı konulmamış DEHB anksiyete ve depresyona yol açabiliyor. Bu nedenle hem çocukların hem de yetişkin bireylerin ihtiyaç duydukları yardıma erişebilmeleri büyük önem taşıyor.
ADHD Foundation’in genel müdürü Dr. Tony Lloyd, 2020’den bu yana teşhis arayan yetişkinlerin sayısında yüzde 400’lük bir artış gözlendiğini söyledi. Bunda pek çok insanı zorlayan pandeminin ve bununla beraber global olarak akıl sağlığına dair artan farkındalığın büyük payı olduğu düşünülüyor. Bill Gates, Richard Branson, Michael Phelps, Justin Timberlake, Emma Watson, Camille Charrière gibi isimlerin DEHB tanılarının bilinmesi ve paylaşılması da tabuları kırarak toplumsal bir konuşma açmaya yardımcı oldu. Bazı insanlar bu artışı bir sosyal medya trendi olarak nitelendirse de, kanıtlanmış bir nörolojik farkla yaşamak zorunda olanlar için bu oldukça tehlikeli bir bakış açısı.
Uzman psikolojik danışman Tatiana Bernard, DEHB’yi bir trend olarak tanımlamanın zaten anlaması zor bir bozuklukla ilgili toplumda daha fazla kafa karışıklığına yol açtığını; en basitinden aileleri ve okulları tarafından daha “sakin” olmaları veya “sadece odaklanmaları” konusunda daha fazla baskıya maruz kalan bireylerin özgüvenlerine zarar gelebileceğini belirtiyor. Bernard; “DEHB kişilerin hayatını akademik, mesleki başarı, kişiler arası ilişkiler ve günlük işlevsellik dâhil olmak üzere birçok alanda etkilemektedir” diyor ve ekliyor: “Son 20 yılda MRI kullanan nöro-görüntüleme araştırmaları DEHB’nin beynin yapısında ve işlevindeki değişikliklerle ilişkili olduğunu göstermiştir. DEHB’si olan çocukların beyinlerindeki farklılıkların DEHB’si olmayan çocuklara kıyasla aynı bulguları göstermemesiyle şu anda DEHB, normal beyin gelişiminden sapma olduğuna dair kanıtlarla, nöro gelişimsel bir bozukluk olarak kabul edilir.” Medikal bir terim olmayan “nörotipik” kavramı, insanları normal/anormal olarak ayırmamak adına, genelde beynindeki farklılıkları günlük işlevselliğini etkilemeyen bireyler için kullanılıyor. Edinburgh Üniversitesi’ne göre çoğu insan nörotipiktir; yani beyin, bilgiyi toplumun beklediği şekilde alır ve işler, diğer yandan yaklaşık 7 kişiden 1’inin nöro-farklı olduğu tahmin ediliyor. Bu, beynin farklı şekilde işlev gördüğü, bilgiyi farklı şekilde öğrendiği ve işlediği anlamına gelir.
ernard, ailelerin çocuklarında DEHB belirtilerini değişik şekillerde fark edebileceğini dile getiriyor; “Yerinde duramayan, sürekli hareket eden, konuşurken sizi sürekli bölen, aynı yere birçok kez gitmiş olmasına rağmen yerini kaybeden, ilgisi olmayan konuları dinlemekte zorlanan, sürekli erteleme davranışı veya öfke patlaması gösteren bireylere dikkat etmek gerekir. Bu davranışlar kendiliğinden bir tanı için yeterli olmasa da aileler için bu konuda bir soru işareti oluşturmalıdır. DEHB tanı kriterlerini karşılayan çocuklar, hiperaktivite, dürtüsellik, organizasyon ve/veya dikkatsizlik semptomlarının gelişim seviyelerine göre beklenenden belirgin şekilde daha fazla olması bakımından farklılık gösterir. Bu ayrımın profesyonel bir ekip tarafından yapılması önemlidir.”
İngiliz girişimci Kirsti Hadley, kendisi ve çocuğu tanı alabilene dek o kadar çok doktorla görüşmek zorunda kalmış ki, oğlu Sonny bir noktada annesine neden hâlâ düzelmediğini sormuş. Diğer nöro-farklı ailelerin kendi ailesi gibi yalnız hissedip dibe vurmaması adına, nöro çeşitlilik hakkında bilgi edinmek için bir platform olan Generation Alphabet’i kurmuş. Kirsti, farklı şekilde uyarılan nöro-farklı beyinlerin, nörotipik zihinlere kıyasla daha çabuk yorulup tükenebildiğini kabul etmemiz gerektiğini düşünüyor; “Çocuklarınızın kaygısını ciddiye alın, küçük şeyler bile onlar için çok önemli olabilir. Onların yıpranmış sinir sistemlerini yatıştırmak için çeşitli araçlar ve öz farkındalık geliştirmelerine yardımcı olmak gerektiğini düşünüyorum. Düzenli akıl sağlığı molaları ve günlük program, yaşam becerilerini ve yaşam kalitelerini değiştiren taktikler olabilir.”
Huffington Post’taki bir makale başarılı pek çok sanatçı, girişimci ve CEO’nun DEHB’si olduğuna dikkat çekerek, belki de sistematik eğitim kurumlarından çıkınca DEHB’nin bir bozukluk değil, sadece bir farklılık, hatta çalışma dünyasında oldukça faydalı bir özellik olabileceği tezini öne sürüyor. DEHB ile özdeşleştirilen dağınık dikkat ve rastgele düşünceler, Memphis Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmaya göre DEHB’li bireylerin yaşam boyu daha büyük yaratıcı başarıları olabileceği kanısına ulaşıyor. DEHB’nin bir özelliği de sinir hücreleri tarafından beyne salınan bir kimyasal olan ve hafıza, motivasyon, ruh hâli ve dikkat süresi gibi pek çok vücut fonksiyonunda rol oynayan nörotransmiter dopaminin kişideki düşük seviyeleri. Harvard Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü John Ratey dopamin eksikliğinden dolayı bu kişilerin daha fazlasını aramaya kimyasal olarak eğilimli olduğunu söylüyor.
DEHB’si olan çoğu yetişkin, kaygı yönetimi çabalarında sonuçları kontrol etmeye çalışarak dışarıdan takdir görebilecek, ancak kendileri için zararlı olabilecek derecede mükemmeliyetçilik belirtileri de gösterebiliyor. Özellikle sosyal medyada sıkça yer bulan DEHB’nin bir süper güç olduğuna veya tarihteki ünlü ve eksantrik pek çok ismin de (Einstein, Leonardo da Vinci, Mozart, Walt Disney) muhtemelen DEHB’si olduğuna dair paylaşımlar yüreklendirici olabilirken, hayatımızda ciddi zorluklar yaratan bir nörolojik kondisyonu romantikleştirmemek de önemli. DEHB Birleşik Krallık’ta bir engel olarak kabul edilir ve okulunuz veya iş yeriniz sizi desteklemek için makul ayarlamalar yapmak zorundadır.
Uzmanlara göre en doğru düşünme sekli; nörotipik ya da nöro-farklı olmayı sadece değişik alanlarda artı ve eksileri olan farklılıklar olarak görmek. Problem şu: Günümüzde dünyadaki tüm sistemler nörotipik insanlar düşünülerek tasarlanmış. Bu aynı zamanda genellikle hassas ve empatik olan DEHB bireyler için oldukça zorlayıcı. Kirsti, araştırmaların nöro-farklı insanların nörotipik bir şekilde yaşadıklarında ve çalıştıklarında bunun travmatize edici olduğunu, ancak daha nöro-farklı bir şekilde yaşayıp çalıştıklarında, nörotipik insanların da geliştiğini kanıtladığını söylüyor: “Nörotipik insanların bizi anlama konusunda endişelenmelerine gerek yok, daha çok, her meslekte ve eğitim kurumunda bunu anlayan insanlar olması için eşit temsile ihtiyacımız var. İşlerin büyük ölçekte değiştiğini bu şekilde göreceğiz.”
Teşhis aldığım 2020’den bu yana özellikle yaratıcı endüstrilerde, nöro-farklılık gösteren pek çok insanla tanışıp konuştum. Oldukça başarılı ve mutlu bu insanların çoğu; geçmişte yakın çevrelerinin hassasiyeti olmasa, belki bugün aramızda olmayacaklarını dile getirdi. Maalesef bu anlayış ve destek bir ayrıcalık. Fen bilgimin iyi olmaması hiçbir zaman özdeğerimi etkilemedi ya da zekamı sorgulatmadı. Bunun sebebi tabii ki sadece bir çocukken kendime olan süper özgüvenim değil, tamamen koşulların etkisiydi; yani sanat gibi iyi olduğum alanların desteklenmiş, değerli bulunmuş olması ve çevremin bilinçli yaklaşımı. Ailesinden baskı gören, arkadaşlarının alay ettiği ya da henüz kendi ilgi alanlarını keşfetmemiş kaç çocuk özgüvenini koruyabilir ki?
Araştırmalara göre çoğu DEHB’li birey özel bir müsamaha beklemek bir yana, zamanının çoğunu semptomlarını maskeleyip kompanse etmeye çalışarak geçiriyor; hem sosyal hem de profesyonel olarak tükenene kadar kendi yapısına uymayan bir dünyada var olmaya çalışıyor. Aynı zamanda genellikle yardım istemek yerine kendini suçlamayı, izole etmeyi ya da daha fazla zorlamayı seçiyor. Dışarıdan bakınca bir insanın ne hissettiğini bilemediğimiz gibi, beyninin nasıl çalıştığını da bilemiyoruz. İnsanlara kendi varsayımlarımızla, sitemkar ya da düşüncesizce yaklaşmak yerine anlayış, destek ve merakla hareket etmekte her zaman fayda var. Hassasiyet düşündüğümüzden daha önemli. Hepimiz aynı olamayız ama hayat farklılıklarımızla zengin ve enteresan.